18 Ocak 2023 Çarşamba

 Anlamı kaybetmek, anlam kadar can yakıyor.


Üzgünüm ama yemin ederim ki evrende yaptığımız hiçbir şeyin herhangi bir anlamı yok. Karşı karşıya olduğumuz şey yok oluş. Ölümlü olmak bunun yanında bir hiç. Türümüz, gezegenimiz, galaksimiz bile yok olmaya mahkum. Öğrendiğimiz her şeyi kaybedeceğiz. Devasalığıyla övündüğümüz bütün eserlerimiz  gezegenimizle beraber ya paramparça olacak ya da cayır cayır yanacak. Vardığımız tüm yeni galaksilerde aynı yok oluş var. Ve bunu rasyonel çerçevede inkar edebilecek hiçbir veri yok. Gerçek hayatta yaşamak biraz böyle bir şey. Elimizden gelen tek şey biraz anlamak.

Hepimiz zamanın kısa bir kısmına ve küçük bir yere hapsolduk ve bundan çok da fazlası yok.

Bunun ağırlığını, boğazımda gemici düğümü olan bu mide bulantısını  tenimin altında taşıyorum. 

22 Nisan 2021 Perşembe

Benim hala mektup arkadaşlarım ve anı kutum var. Hemen her kitabımın arasında kurumuş çiçekler. Bilimin getireceklerini de sabırsızlıkla bekliyorum. 200 yıl geçmişten, 200 yıl gelecekten gelip bugünü yaşamaya çalışıyorum. Bazen zor olsa da romantizmimi de heyecanımı da seviyorum. 

12 Nisan 2021 Pazartesi

Hayatımın bu döneminde, 

Hiç bilmediğim bir şehrin,  bilmediğim deniz kıyısında bir köyünde, 

Uzun yazlık elbisemle, 

Köy kahvesinde 

Kahve, çay ve kurabiye yapıp öyle yaşamak istiyorum. 

Uzun zamandır kendimi yatağın altında unutulan bez bebek gibi hissediyorum. 

2 Ocak 2018 Salı

Bütün kızgın demirlerle dağlanmalar, tanrıya ahlaksız dualar eden bir kadının göğüslerinin arasındaki boşluğa sığdı.

18 Mart 2017 Cumartesi

Öyle ki ölümümüzün yaklaştığını hissedecek kadar yaşlandığımızda bile fil yutmuş boa yılanlarını şapka sanmayacağız

25 Ekim 2016 Salı

Melek


7-8 yaşlarındaki bir çocuğun en hüzünlü anısın çocuk. Saçları beline kadar gelen bir kız çocuğuna, yıllar içinde, saçlarını paylaşmayı öğreten çocuksun.
O çok sevdiği Moda sahilinde bir parkta yanına yaklaştın. Sessizce ve yavaşca. Parmak kız gibi minicik bir çocuktun. Biraz oynamak istemiştin belki onunla belki saçlarıyla. O minik ellerinle salıncaklara tutunmak, minik ayaklarınla yeryüzünde koşmak.
Seni üzen, o hüzünlü ve dolu dolu gözlerinde başını yavaşca öne eğmene sebep olan kişiydi yerinde olması gereken.
Hayır kelimesi o an yok olmalıydı yeryüzünden.
Ve ben.
Umarım buralarda biryerdesindir ve umarım ömrümün büyük kısmı seninkine eklenmiştir. Umarım upuzun saçların vardır şimdi. Avuçlarından öpmek, sana sımsıkı sarılıp 'Affet' diyerek ağlamak istiyorum. Hep benimle kalacaksın. Hep meleğim olacaksın. Bir gün...


5 Nisan 2016 Salı

Yeni Bir Hayatın Ön Sözü



Tam 1 yıl  oldu. Biyolojik hastalıkların pek çoğundan daha zor bir süreç oluşuna şahit oldum. Ölüm öncesi son imdat çığlığı gibi bütün gücümü toplamak zorundaydım.

1 yıl önce bugün hastahaneye yatmam istendi. Düşüncelerim hastalıklıymış. Zararlıymışım. Muhtemel okuyor oluşumdan kaynaklı tek şans verildi. Son bir şans.
Ağır ilaç tedavileri başlandı. Bilincim kapalı, düşüncelerim soyuttu. Bakıp görememek, işitip duyamamak, dokunup hissedememek acı veriyordu.

Sadece, İsa'nın doğumundan 2015 yıl sonraki nisan ayının 4. gününde duyduğum son cümle kulaklarımda çınladı uzun süre: ''Sevgiyle büyütülmedikçe hep çocuk kalacaksın.''
İnsanların acıma duygusu dolu gözlerine baktım uzun uzun. Sahte 'güçlüsün' cümleleri dinledim. Şunu belirtmek isterim ki acıyan kimse, acıdığı kişiye güç veremez.

Bilincimin kapalı olmasına ve hareketlerimi kontrol edemememe dayanamayarak ilaçları bıraktım. Birkaç ay sonra bunu psikiyatriste söylediğimde ve iyileşme sürecimin devam edebildiğini gördüğünde daha düşük doz bir ilaç girdi kanıma. Bu dozlar arada artıp azalıyordu. Çok da önemli değil. Hiçbiri hoş olmuyordu.

Bir şeyler yavaş yavaş yerine oturuyordu.
Bir orkestra, bir notayı çaldığında yaprakların döküldüğünü, bir kuşun havada asılı kalabildiğini, denizle gökyüzünün aynı renk olup ufuk çizgisinin kaybolabildiğini gördüm.
Yıllarca beklenilen bir dosta sarılma anını İstiklal Caddesinde yaşadım.
Ve yine yıllarca imkansız olan bir hayalle Taksimde karşılaştım.
Bir konserde yıllarca beklediğim adamın gözlerine baktım.
Çok sevdiğim insanlar oldu. Çok sevdim. Bu sadist ruhtan beklenmeyen bir şeydi.
Bir gece denizin üstüne yatıp yıldızları seyrettim. Soğuğu iliklerimde hissettim.
Issız bir deniz kenarında saatlerce bir mucize bekledim.
Bir enstrümanın titreşimini göğsümde hissettim. Notalar kalbime çarpıp ruhuma döküldü.
4 adet patisi olan bir mucizem oldu. Büyüyüşüne şahit oldum. Uyurken kendimden başka bir varlığa sarılmayı öğrendim. Ve sayesinde kabussuz rüyalar görebilmeyi...
Canımdan çok sevdiğim abime onlarca kez daha hayran oldum. Beni bir kez daha yaşatmayı başardı. Herkesten farklıydı. Ona onlarca kez daha herkesten çok güvendim.
Yıllarca bir ailem yok sanmıştım. Evren bana dünyanın en mucizevi ailesini verdi. Aile olmak için kan bağı gereksizdi. Çok sevdim ve ilk kez, ailem tarafından sevildiğimi hissettim.
Birkaç dost edindim ve sessizce ellerimden tutuşlarını izledim.

Bir ay kadar önce ilaç tedavim bitti. Eskiden beni haftada 2 kere görüşmeye çağıran psikiyatrist, artık ayda 1 kez görmeyi yeterli bulduğunu söyledi.

Şuan ada çayı içip bu satırları yazıyorum. Biraz üşütmüşüm. Ama artık hasta olmaktan korkmuyorum. Hastalıkların getireceği mucizeleri bekliyorum.


 Bu payımın çok az olduğu ve birkaç mucizenin el birliğiyle yeni bir hayat inşa edişinin öyküsü. Bu eski bir hastalıklının öyküsü. Bu her bir mucizeye ithaf edilen bir teşekkür yazısı. Bu yeni başlayan bir hayatın ön sözü.